Cumartesi, Haziran 27, 2009

Tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında...

"nereye gitsem yanımda götürüyorum çilelerimi;
valizimde taşıyorum; keşkelerimi, bilelerimi...
havalanmıyor,oyalanmıyor ruhum ne çare..
üstüne hasretle dolduruyorum filelerimi.."

geçtiğim onca yoldaki, bütün sokak lambalarının ışığı akıyor üzerimden şimdi... kaçtıklarım da benle birlikte içimde geliyor hep; kontrol edemiyorum; arkasından su dökemediğim gibi yitirdiğim benliğimin... bir şey olsa halbuki; tek bir parıltı görsem tünelin öbür ucunda.. ben miyim bu kadın diyorum her sabah; bu yüzünde yalandan, yapıştırma bir gülümsemeyle; etrafta kendinden emin bir edayla dolaşan kadın ben miyim gerçekten? içimden taşanları bir tek ben mi görüyorum; bir ben mi farkındayım her şey dipte; dalıp çıkarmaya gücüm yetmiyor.... neyi özlediğini bilemeden özleyip kahrolan kadın, ben miyim bu?...

"neresinden başlasam eskisi gibi kolay olmuyor;
kelimelere itimadım kalmadı;
işim çok zor...

iri yarı, kötü kalpli, boyalı, geçkin kadınlar gibi;
dil, çöplerini naylon torbalarında saklıyor..."

bir zamanlar; tek derdi sıkıntısı başkalarıyla olan bendim... kendisiyle sorunu olan insanları anlayamayan da.. bir camdan; başka bir şehrin ışıklarına bakıp da çocukluğuna ağlayan; hayatını artık sevemeden; önünü göremeden yaşayan kim; bilemiyorum şimdi.. sızlayan yerlerime ne iyi gelecek; kim kurtaracak beni kendimden; bu bitmeyen buruk tattan... hiç bir şeyi bilemiyorum.. bilmiyorum. ölümü biliyorum bir tek; alıp da geri vermeyen ve sabit olan, değiştirilemeyen tek şeyi... gidenleri fazlaca özleten; içimi acıtan...

şimdi, kimselerin söyledikleri gerçek gelmezken; hayata dair kendi bıkkınlığım dışında sahici olan bir tek şey göremezken; sıkılıyorum konuşmalarımın bomboşluğundan artık.. aradığım kişiye şimdi ulaşılamıyormuş meğerse... insan kendi numarasını arayınca meşgul sinyali çalıyormuş; meğerse...


"tebdil-i mekanda ferahlık yokmuş aslında....
acının yüzölçümü yeryüzünden çokmuş aslında...."

yaşamadan anlayamayan o koca güruhun bir parçasıyken ne güzeldi hayatım.. sen yokkenden az evvel; yani sen varken ama ben benken...

kaybeden ben miyim?

bunu bilmiyorum; sadece koskoca yalnızlığım ve içinde senden kalan bir kaç ayak sesi; bir kaç öksürük; zaman zaman kulağıma belli belirsiz çalınan ismimi seslenişin yankıyan bir evim var şimdi... bir de ben.. bu eve dayanamıyorum artık; bunu sana söylediğimde arkanı dönüp gitmeseydin keşke... keşke.


"soranlara "eh işte idare ediyor" dersin;
iyi niyetli değilseler üstü kapalı geçersin..
dilersen ara beni ya da yaz bana arada bir iki satır;
ya da yazma ne bileyim hani tutarsa tersin...

geçip giden her günle; kararan her akşamüstüyle kendimden az daha uzaklaşarak; artık hayatını nereye götüreceğini; kime vereceğini bilemeden yaşayarak seni özlüyorum.. ama sana "gel" diyemiyorum... her şey o kadar boş geliyor ki; kendimi kaldırıp atsam; kafamı klozete soksam; yollara düşüp divane olsam..

hep soracaklar;

'o nasıl?'

sen de hep aynı cevabı ver ben yokken; 'iyi' de...

her günüm birbirine benziyor; soran olursa hep "iyi" diyorum.. "yorgunum sadece"

onları inandırıyorum ama kendimi inandıramıyorum.....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder