Pazartesi, Haziran 07, 2010

Biliyorum bu yara hiç kapanmayacak!





Telefonlarıma cevap vermeyeceksin... Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi...
Sevmeyeceksin beni... Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin...
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni. O yanık, o hasta bakışımdan... Uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan...
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın...
Anladın ve kardeşini bir kâbustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın...
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep. Sana
acı çektireni... Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin... Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep.
Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan...
Beni sevmeyecektin biliyorum ama... Ama öyle susamıştım ki kendim gibi birini
sevmeye... Öylesine muhtaçtım ki gerçekten incitilmeye, gerçekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm...
Sana da olmuştur... Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, her şeyi, belki de söylenmeyecek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin...
Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini... Ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
Aleyhinde olabilecek her şeyi söylersin... Üstelik bunu anladıkça daha da
batırmak istersin kendini... Biraz daha zor duruma düşürmek...
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin... Sanki bile isteye kendi
mutluluğunu kendi elinle bozmak istersin... Kendinden gizli bir öç alır gibi.
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi... Sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi...
Bir tür gurur muydu bu?
Bir gün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?
Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün. Tam karşımda
oturuyordu. Gencecik, yakışıklı bir çocuktu. Şizofren olduğunu
biliyordu. Biliyordu iyileşemeyeceğini... iki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu...
Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı...
Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben. Görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize. Yemeğe nasıl oturulacak. Çorba
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı... Balık nasıl yenir? Peçete nasıl
katlanır... Sinemada nasıl oturulur...
Ben de eskiden senin gibi saftım. inanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına... Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım... O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım...
Önce dilediğim gibi başlardı her şey. Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi... Sonra
birden hiç beklenmedik bir şey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı... içerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! ...
Ben de senin gibi saftım o zamanlar... Gidilecek neresi vardı ki derdim... işte
hep birlikteyiz... Âlemi var mı bu mutluluğu bozmanın? ...
Sonraları çok sonraları anladım. Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte... Biz... Bizim aile, herkes, aslında hiç
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz...
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! ...
Evet, çok geç anladım...
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes... Annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş...
Dünyanın en mutsuz otogarı... Dünyanın en imkânsız istasyonuydu bizim
evimiz... Yıllarca uzaklara, çok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz... işte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak. Uzaklara çok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu... Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu...
Hem biz, bizim aile... Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik...
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık...
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu...
Anlamıştım senin ailen de böyleydi...
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, bir gün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! ...
Sana ya da kardeşine... Tesadüfen dünyaya geldiğinizi... Beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! ... Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! ...
Sizin için... Senin için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra... Senin de ailen benimki gibiydi... Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi... Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye...
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep...
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkânsız
kadınlarda...
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkânsız
erkeklerde...
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın...
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde... Ne acı ki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız... Telefonlarımıza çıkmayanlara... Çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız...
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyeceğiz...
Ölesiye, amansız seveceğiz onları...
Biliyorum, bu yüzden odan böyle... Güncelerin ortalık yerde... Kitapların
orada, burada... Anıların saçılmış ortalık yere... Her şeyin darmadağın...
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun... Sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun...
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin
hayaletisin... Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı...
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi... Aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı... Hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi... Düşleri çok
garipti... En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi...
Yine aradım seni, yoksun... Bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın...
Bir kere çözüldüm sana... Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim...
Oysa baştan beri biliyordum; sen. Seni sevmeyenleri seversin. Tıpkı benim
gibi...
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi... Öyle özledim ki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi...
Yine aradım seni yoksun... Beni de birileri arıyor... Beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor... Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
Hiç cevap vermiyorum... BEN SENi iSTiYORUM, SENi ARIYORUM...
Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun. Ama seni de biri
yok ediyor...
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor...
Ben birilerini, o birileri başkalarını. Sen beni... Seni bir başkası...
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram... Seni biri
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran...
Hiç kapanmayacak! ... Avuçların hep boşluğa kapanacak. Tıpkı o şizofren genç
gibi.

2 yorum:

  1. Bu ilk yorum, ilk keşfedişin şerefine, iki üç yazını birden okudum ve sabah saatlerinde bozulurum diye erteledim akşama ama yüreğin dert görmesin ve takipteyim ve hepsini okuduğumda yine karşında olacağım. Sevgi ile kal...

    YanıtlaSil
  2. Cezmi Ersöz'ün güzel bir yazısı bu.İnternetteki sorundan dolayı geri dönüp ekleyemedim.Çok teşekkür ediyorum güzel yorumun için.Aslında bu aralar pek güncelleyemiyordum blogu.Okuyan ve yorumlayan oldukça mutlu oluyorum.Teşekkür ediyorum sevgiler benden de...

    YanıtlaSil