Cumartesi, Temmuz 11, 2009

İntikam değil bu sadece adalet !


Emre Kalcı' nın 2005 yılında habertürk gazetesindeki yara bandı adlı köşesinde kaleme aldığı nefis bir yazısının başlığıdır.

yazının tamamı aşağıda alıntılanmıştır;

intikam değil bu, sadece adalet…

nefes alıyorsun şehrin bir ucunda, biliyorum… aldığın nefesin yüzündeki eksik gülümsemeyle bir bağlantısı olup olmadığını düşünemiyorsun. sen sadece kelimelere ihtiyaç duymadan, aşka değip dokunmadan; yaşadıklarını hatırlamamaya yeminli kalbinle hayatta kalmaya çalışıyorsun. derin nefes al, bir soluk daha… ne güzel işte ne kadar da çabuk unutuyorsun.
bense şehrin diğer ucunda seninle bölüşemediklerimi, kelimelerle ödeşmeye çalışırken zorlanıyorum. bazen nefes alamayacak gibi olduğumda, sadece neden artık yan yana olmadığımızı hatırlayıp, yeniden kendime doğuyorum. eskiden üzerine bir hayat kurduğum yere, şimdi kağıttan bir ev bile yapılamıyor. çünkü senin iyi hal kağıdın eksik… elinde bir tek ben kalıncaya dek sürmesini istediğim hikayen artık eksik… senin gözlerin kuru, yaşın eksik… gerçeğe hayalle ihanet eden suçlu bir şairin son sözüne dokunmaktır aşk… anladım, senin şiirin eksik…

sana hiç yalan söylemedim biliyor musun? en zor anlarda bile sana hep gerçeğin başka bir çeşidini söyledim ben. susmalıyım çünkü kırılmamalısın, unutmalıyım çünkü utanmamalısın, öğrenmemeliyim çünkü üzülmemelisin… başkalarından yaralandığım kelimelerle karalanmadım ben hiç kalbine. çünkü inanıyordum, aşk sana gerçeği hazırlayacaktı, umuyordum… sana hep gerçek masallar anlattım, süslenmiş ama hep gerçek. geçtiğimiz pazar , yıldönümümüzde, tanıştığımız yeri ziyaret ettiğimde de aklıma o masallardan bir tanesi geldi. arayıp anlatmak istedim, "biz birlikte ne kadar güzelmişiz" demek istedim ama vazgeçtim. bu kadar zoru kendimce bile süsleyemedim… oysa ki…...

sonrasında bir mucizeye tanık oldum. sen, evet sen, hatırlamışsın… hayatın bir köşesine benden not düşmüşsün. "nasıl da güzeldi" demişsin. sen de o gün, geçmişine sadık biri gibi tanıştığımız ve ayrıldığımız yerlere çiçek bırakmışsın. inanamadım… hemen aradım seni…
ve yaramın kabuğunu nasıl da kanattım biliyor musun? ben güle dokundum, gül yine elimi kesti…
-merhaba…
-merhaba…
-nasılsın…
-iyiyim ama tanımadım…
-benim…
-hangi sen?…
(...ilk sevgilin olan ben… ilk öptüğün ben… birlikte ilk kestane şekeri yediğin ben… daha geçen gün "seni hala bugün gibi hatırlıyorum" diye mesaj yolladığın ben… rengi güzel, bakışı çirkin gözlerine; içi sıcak, tutuşu soğuk ellerine; belki sana sadık ama ona hep yalan söyleyen kalbine şiirler yazan ben… güven kelimesini her duyduğunda bir yerinden derin bir kesikle hep kanaman gereken ben…)
-şaka mı yapıyorsun?
-yok gerçekten, sesini alamadım?
-iyi misin?
-iyiyim sağol, ama…..
-tamam sadece bunu duymak istemiştim…
-alooo?
-…..
ellerim, kulağım, kalbim, sesim, hepsi çizik içinde… senin kanamayan yaraların benim içimden akıyor sanki. bu kadar unutabilmek mümkün mü? tanrım, var mı gerçekten bir yerlerde böyle unutmak? ben artık oralara gitmek istiyorum.
insan hastalandığı bir yerde iyileşebilir mi diye düşünüyorum şimdi. günaha çelme taktığı yerde bir sevabı olabilir mi? gerçekten bu kadar unutmayı başarabilir mi? unutmak da bir yetenek belki, öyle mi sahi?
neden hep yanlış insanlara aşık olduğumu anlamam için, bir ders mi bu yoksa bana. ben onlara bilerek mi aşık oluyorum?gittiklerinde "onlar yanlış insan oldukları için bana bunları yaptılar" diyebilmek için mi? kendi yaramı okşayıp, öpebilmek için bir şans mı tanıyorum kendime? bu yüzden mi yanlışlarım…kim bilir…
ama suç varsa ortada, temizim. suçlanacak biri varsa bunu fısıldamıyorum, bağırıyorum: "o ben değilim!" tüm olup biten düşünülürse, uyuyor adalet, benim haklarım dinlenmedeler. aşkta adil olan, evet sana kelimelerle de, kalbiyle de adaletli olan sadece benim. yalnızca o benim…
biliyorum şimdi benim bir adaşıma sevdalanacaksın, bir sırdaşımla dost olacaksın; bana benzeyen ne varsa hayatta, onlara sahip olarak benim ismimi daha büyük unutacaksın…
evet yüzümü unutacaksın bakışlarımı hiç, sözcüklerimi de unutacaksın, dudaklarımı hiç… benim aşkımı da unutmaya çalışacaksın sen, ama sadık bir kalbim olduğunu hiç…
eski bir oyun ayakkabınım ben, yırtılmış, bir daha giyilmeyecek olan; ama rekor kırdığın koşunu yaptığın için, asla atamayacağın ayakkabın… saklayacaksın… benim için değil, kendin için. tek büyük hikayeni hiçbir zaman çöpe atamayacaksın… intikam değil bu sadece adalet. zamanla anlayacaksın…
sözlüğümde aşk kelimesi eksik, sevgili kelimesi de. onları sözlükten kesip sana vermiştim bir zarfın içinde. hani "artık karşılıkları sensin, ihtiyacım yok onlara" diye. şimdi açıp baktığımda sözlüğüm yırtık, kelimeleri eksik... eskiden aşık olduğum bir yüreğe şimdi o iki kelimeyi yeniden söyleyemiyorum. çünkü senin vicdanın eksik… elinde kimse kalmayıncaya dek sürmesini istediğim yalnızlığın bile eksik… sesin kuru, sözün eksik… gerçeğe masalla ihanet eden güçlü bir çocuğun rüyasına inanmaktır aşk… anladım senin düşlerin eksik…
kırık dökük de olsam, verdiğim ve vermediğim tüm sözleri tuttuğum aşkta, hala işe yarayacak bir kalbim var benim. ama kendini iyi hissedeceksen, benim de suçlanacağım bir şey olsun istersen; acını suçlu olduğum tek bir şeyle hafifletebilirim:
ben…. evet ben…
senin kalbin, vücudundaki kanı, damarlarına pompalamaya ancak yeterken;
ben o kalple, bir de beni sevmeni diledim…
suçluyum, özür dilerim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder