Pazar, Haziran 28, 2009

Atatürk Der ki;

M. Kemal 4 Mart 1922 günü Meclis'in gizli oturumunda,
"Türk Milleti'nin kendi kendine bağımsızlığını elde demeyeceğineinanan ve dün şunun bunun mandasını istemekte direnenler"
diye nitelediği uzlaşıcılara şu unutulmaz yanıtı verdi:
"Kurtuluş için, Bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla bütün varlığımızla vuruşarak onu yenmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz! ...'

Ordu ile savaş ile inat ile bu işin içinden çıkılamaz' biçimindeki kaynağı dışarıda bulunan öğütlere uymakla bir vatanın, bir ulusun bağımsızlığı kurtarılamaz. Tarih, böyle bir olayı yazmamıştır.
Bunun tersini düşünerek hareket edeceklerin, acılı sonuçlarla karşılaşacakları kuşkusuzdur.

İşte böyle yanlış görüşlü, yanlış anlayışlı kişiler yüzünden, Türkler her yüzyıl, her gün, her saat biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür.

Bu çöküş yalnız maddesel olsaydı, hiçbir önemi yoktu.
Ne yazık ki, çöküş ahlaki ve manevi değerleri de kapsamış görünüyor.
Hiç kuşku yok ki, bu büyük memleketi, bu koca milleti dağılıp yok olma uçurumuna sürükleyen başlıca neden bu olmuştur.
Maddi ve özellikle manevi çöküş, korkuyla, güçsüzlükle başlar.
Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında milletin de hareketsizliğe sürüklenmesine ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar.
Güçsüzlük ve duraksamada öylesine ileri giderler ki, sanki kendi kendilerini alçaltırlar.

Derler ki:
Biz adam değiliz ve olamayız!
Kendi kendimize adam olamayız.
Biz varlığımızı kayıtsız şartsız bir yabancının eline bırakalım.
Balkan Savaşı'ndan sonra milletin, özellikle Ordunun başında bulunanlar da, başka biçimde ama gene bu düşünceyi izlemişlerdir.
Türkiye'yi böyle yanlış yollarda dağılma ve yok olma uçurumuna sürükleyenlerin elinden kurtarmak gerekir.
Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız.
O gerçek şudur: Türkiye'nin düşünen kafalarını büsbütün yeni bir inançla donatmak...
Bütün millete sağlam bir maneviyat vermek..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder